Ağrı hissi, insanoğlunun var olduğu günden beri vardır ve insanoğlu ile aynı yaştadır. Her insan ağrıyı şöyle veya böyle bir şekilde tatmıştır ve herhangi bir ağrı şikâyeti ile hekime müracaat etmiştir. Ağrı aslında hastalığın en önemli göstergesidir.
Çoğu zaman nasıl olsa basit bir ağrıdır deyip geçiştirilse de; ağrı her zaman bir hastalığın habercisidir.
Ağrı, herhangi bir nedenle rahatsız olan vücudun haykırmasıdır denilmesi daha
doğrudur.
Vücutta hissedilme süresine göre ağrı; akut ve kronik olarak ikiye ayrılarak değerlendirilir.
Akut ağrı, vücutta organ veya dokularda oluşan bir rahatsızlığı varlığını uyaran bir alarm sistemi gibidir. Bunu vücudu daha kötü problemlerden korumak için yapar. Ağrı, size vücudunuzun herhangi bir yerinde bir sorun olduğunu, tıbbi bir bakım gerektirdiğini ve bu sorunlu bölgede daha fazla tahribat olmaması için iyileşmesi gerektiği konusunda işarettir. Ağrı olmasa sağlığımızı nasıl koruyabilirdik diye düşünmek gerek.
Akut ağrı, genellikle ani başlar nedeni hastalık veya bir travma olabilir. Vücudun bir yerine sıcak su dökülmesi, travma sonucu kırık, ani bir böbrek taşının yerinden oynaması veya ani bir apandis iltihabı gibi nedenlere bağlı oluşan bu durum sinir iletimi ile beyne iletilmesi ağrı olarak algılanır. Akut ağrı,vücudu koruyan bir alarm sistemidir. Yani hastanın kendi kendine veya hekime müracaat ederek hastalığına çare aramasında rol oynayan çok önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Kronik ağrı; sebebi yeteri kadar bilinmeyen ve tedaviye çok hızlı yanıt vermeyen uzun süreli (altı aydan fazla) ağrılara kronik ağrı denir.
Kronik ağrıyı basit bir semptom olarak görmemek gerekir. Başlı başına bir hastalıktır. Vücutta her hangi bir yerde duyulan ağrı hastayı hekime yönlendirir. Ağrı; hastalığa derman aranmasını sağlayan en önemli uyarıcıdır. Örnek olarak sırtta, belde, omurlarda, kaslarda veya yumuşak dokuda herhangi bir patolojide uyaran ağrıdır.
Kronik ağrılar aynı zamanda toplumsal bir sorundur
Kronik ağrılar aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Bireyde ve toplumda iş gücü kaybı vardır, iş gücü kaybı da ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Ağrı genel olarak basit bir bulgu olarak değil, tam anlamı ile bir hastalık olarak ele alınmalıdır. Çünkü her hangi bir hastalığın uyaranı olduğu gibi zaman zaman kendisinde bir hastalıktır. Son yıllarda ağrı üzerine tıpta önemli çalışmalar ve gelişmeler kaydedilmektedir. Ağrının oluş mekanizması, çeşitli bölgelerde ağrılarının nasıl meydana geldiği nasıl oluştuğu incelenen konular üzerinedir. Ağrı ile ilgili hücre düzeyinde ve hatta gen düzeyinde çalışmalar literatüre girmiştir.
Artık, ağrının vücutta nasıl meydana geldiği tıp camiası tarafından açıklanabilmektedir. Ağrı elbette ki tek başına herhangi bir tıp dalının konusu değildir. Nöroloji, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji, Omurga Cerrahisi, Beyin cerrahisi, Romatoloji gibi birçok tıp dalı ağrı üzerine çalışmaktadır..
Ağrı ile ilgilenen tıp dalına Algoloji denir
Ağrı ile ilgilenen tıp dalına Algoloji denir. Algolojinin bu dallardan temel farkı sadece ağrılı hasta ile uğraşması ve ağrıyı dindirmeye çalışmasıdır.
Algolojinin bu işlevi, diğer tıp dallarının uğraştığı ağrılarla ilgili olarak da bir koordinasyon sağlar, hastanın boşu boşuna vakit kaybetmesini engelleyerek doğru zamanda, doğru kişiler tarafından tespit edilmesini sağlamaktır. Böylelikle ağrılı hasta, vakit kaybetmeden ilgili birimlere yönlendirilecektir. Ağrılı hastalılar kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü için; bu klinik kısa bir zaman içinde hem psikolojik hem fizyolojik hatta ekonomik kayba uğramadan hastanın daha fazla yıpranmasını önlemektir. ÇÜNKÜ AĞRI VÜCUDUN HAYKIRMASIDIR.
Dr.Recep Çelik